WWW.AHMETTURKAN.COM.TR

ZAMAN HER ŞEYİ ANLATIR

  • Yazıtipi boyutunu arttır
  • Varsayılan yazıtipi boyutu
  • Yazıtipi boyutunu azaltır
Anasayfa YAZILARIM ASDER DERGİ VESAYETTEN NORMALLEŞMEYE

VESAYETTEN NORMALLEŞMEYE

e-Posta Yazdır PDF

24 Kasım 2010 günü Ankara ASDER’in Türkiye’nin geleceği açısından önemli gördüğü VESAYET algısının normalleşmeye dönüşümünü konu alan panele ev sahipliği yaptı.
“VESAYETTEN NORMALLEŞMEYE” doğru gidilecek yolda atılması gereken adımlara vurgu yapıldı.
Emekli Tuğgeneral Andan TANRIVERDİ Başkanlığında gerçekleşen panelde saygın konuklar ve ilginç konular vardı.
Sayın Tanrıverdi’nin açılış konuşması son derece anlamlı idi.
“Ülkemiz önemli bir değişim sürecini yaşıyor. Yaşadığımız sıkıntıların merkezinde, Millet iradesinin ve onun temsilcisi olan TBMM’nin Anayasal Kurumlar üzerinde hakimiyet kuramaması bulunmaktadır.
Yani sorun; “Milletin temsilcisi olan siyasî çoğunluğun VESAYET altında olmasıdır” diyebiliriz. (Vesayet : emir, tenbih, tavsiye)
Vesayeti sözlük anlamı ile açarsak; Millî iradenin temsilcisi siyasi çoğunluğun ve onun çıkardığı, hükümetlerin, kendini VASÎ, milleti de rüştünü ispat edememiş olarak gören, bir kısım Kurumların, tavsiyesi, ikazı ve emri altında görev yapmak zorunda bulunması Ülkemizin temel sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Vesayet sisteminin merkezinde de, asıl görevi, Milletimizi, Vatanımızı ve Devletimizi dış tehditlere karşı koruması gereken Silahlı kuvvetlerimiz oturmaktadır.
Bu vasi, 50 yıldır, vatandaş olarak biz fark edemesek de, nefesini hükümetlerin ensesinde sürekli olarak hissettirmiş, bazen de, sesini de yükselterek, müdahale ve darbelerle devleti, hükümetleri ve milleti derinden sarsmıştır.
İnsana hizmeti merkeze oturtan bir anlayışla, devletin yeniden düzenlenmesi, bu maksatla da milletin ayaklarındaki vesayet prangalarının çözülmesi için başlatılan değişim ve normalleşme sürecine, müspet katkılar sağlamak amacıyla bu paneli düzenliyoruz dedi.
Tanrıverdi devamla; Benzer çalışmaları, ordumuzun yıpratılması için yapılan faaliyetler olarak göstermek isteyen bir kampanya, değişimi kavrayamayan ve statükonun devamında fayda gören çevreler tarafından sürdürülmektedir.
Bu söylemleri samimi bulmuyoruz.
Amacımız, “görevinin sadece dış düşmanla savaş olduğunu bilen, milletinin değerleri ile barışık, milletine itaat eden, millî iradenin temsilcileri tarafından kontrol edilebilen ve savaşabilen güçlü bir ordumuzun” olmasını sağlamaktır.
Geçmiş müdahale ve darbeleri incelediğimizde, üç dayanağının olduğunu görürüz.
Birinci dayanak, müdahalelere ve vesayete imkan veren yasal mevzuat,
İkinci dayanak, bürokraside, müdahale ve darbe taraftarı ideolojik kadrolaşma,
Üçüncü dayanak da; müdahale ve darbelere fırsat veren siyasi istikrarsızlıkdır.
İlk ikisinin varlığı vesayeti oluşturmuş, üçüncü ayak da gerçekleşince, ya müdahale ya da darbe olmuştur.
Bu gün buradaki çalışmamızda, bu üç dayanağı değerli konuşmacılarımızla masaya yatırarak, normalleşme için gereken girişimlerle ilgili görüşlerimizi siz konuklarımızla paylaşmak istiyoruz.
Çalışmalarımızın silahlı kuvvetlerimiz, milletimiz, devletimiz ve insanlık alemi için hayırlı olmasını diliyorum dedi.
Daha sonra söz değerli konuşmacılara geldi.
İlk kürsüye gelen konuşmacı Prof. Dr. Mustafa Erdoğan; Cumhuriyet tarihimizin dört Anayasasını, “1921,1924, 1960 ve 1982 Anayasalarında Askerî vesayete imkan veren ve Millî İradeyi Kısıtlayan Hükümler” başlığı altında;
Kurtuluş Savaşını kazandıran 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, tek parti diktasına imkan veren 1924 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, darbelerden sonra  yapılan 1961 ve 1982 Anayasalarını, kişi hak ve özgürlüklerinin kullanılmasına imkan vermesi, asker-siyaset ilişkisine yön vermesi, askerî vesayete imkan vermesi ve siyasî iradeyi kısıtlayan hükümleri hakkında doyurucu bilgiler verdi.
Doc. Dr. Osman Can ise; “Yüksek Yargı da, TSK da ve Bağımsız Anayasal Kurumlar da İdeolojik Kadrolaşmaya İmkân Veren Anayasal Kurullar” hakkında bilgiler sundu. Can özetle; “Temel hak ve özgürlükler kışlanın başladığı yerde biter.” Türkiye’de böyle bir kültür vardır ve bu kültürün üretilmesinde de yargının çök büyük bir katkısı vardır dedi. Osman Can Alman kanunlarında yer alan bir karara yer vererek çarpıcı bir konuya dikkat çekti. (Alman Federal Mahkemesi) “Subayın askerlik mesleğine girerken vicdani red hakkını kullanmamış olması askerlik mesleğine girdiği andan itibaren bütün özgürlüklerini bir kenara bırakacağı anlamına gelmez. Vicdan özgürlüğünü bir tarafa bırakacağı anlamına gelmez. Temel hak ve özgürlükler bütün devlet aygıtlarını, bütün idareyi özellikle orduyu bağlayan temel hukuk normlarıdır. Ve bir subayın da vicdan hakkı vardır. Bu da vicdan hakkına yönelik bir müdahale anlamına geldiği için bu kararı kaldırıyorum der.” ki vicdani reddin Türkiye’de kabul edilmemiş olması Militarizmin ortadan kaldırılması açısından çok önemli ve hayati bir öneridir ve hayati bir yenilik olacaktır. Bu ifadelere dikkat çekmekte yarar vardır.
İki mahkeme ve iki kültür arasındaki farklar bunlar.
Üçüncü konuşmacı Prof. Dr. E. Tbp  Alb. Mustafa KAHRAMANYOL ve çok can alıcı bir konu “TSK'de Millî İradeye Ters Kadrolaşma ve YAŞ Kararları”
Özetle; Ordu Millî İradeye tabi olmalıdır,üstün vasıflara sahip olan ve milletine tabi olan asker, hürmete layıktır. Böyle askere de zaten hürmet edilir. Ordumuz maalesef, 1960, 1971, 1980 ve 1997 yıllarında ihtilâller yaparak mevcut hükümetleri düşürmüş ve bu ihtilâllerden sonra masum vatandaşlara büyük zulümlere vasıta olmuştur. Başkomutanlığın TBMM' nin manevi varlığından ayrılmayacağı ve barışta Cumhurbaşkanınca yürütüldüğü Anayasanın bir hükmü olmasına rağmen, Genelkurmay Başkanlığının Millî Savunma Bakalığı’na bağlanmaması hususunun da  diğer bir hükmü olması;  millî iradenin her şeyin üstünde olduğu istikametindeki siyasî anlayışa tamamen aykırıdır.
MSB, binası personeli ve bütün hizmetleri Genelkurmay Başkanlığı tarafından sağlanan bir bakanlıktır. MSB, sembolik olmaktan çıkarılmalı, Genelkurmaydan bağımsız bir Bakanlık haline getirilmelidir.
Askerî Yargıda, hakim gövencesi yoktur. Askerî yargı bağımsız değildir. Bu nedenle, Askerî mahkemeler, Askerî Yargıtay ve AYİM yargı birliği sağlanacak şekilde sivilleştirilmelidir.
TSK mensuplarının islami dini hayatı yaşamaları önüne engeller koymuştur. Aksini yapanları tehdit olarak görmüştür. Personelin ihtiyacı olan din görevlilerini de istihdam etmemektedir.
Generallere, aşırı imkanlar sağlanmakta ve diğer Askerî personel ile aralarında uçurum meydana getrilmektedir.
1612 Sayılı Yüksek Askerî Şuranın Teşkili ve Görevleri ile kanunda, açık görev olmadığı halde, TSK'den disiplinsizlik nedeniyle ilişik kesme işleminin YAŞ tarafında yapılması ve işlemin yargı denetimi dışında tutulması hukuk dışıdır, Anayasaya da aykırıdır demiştir.
ASDER adına E. Hakim Bnb. Yusuf ÇAĞLAYAN ise “Askerî Vesayet sisteminin oluşumu ve normalleşme için çözüm önerileri.” konusuna değinmiştir. Vesayet kavramı, siyasi vesayet,vesayet zihniyetinin oluşumu,sistematik vesayet sistemi (iktidar ve vesayet) konularına açıklık getirmiştir. Resmi vesayet ideolojisinin temellerinin Marksist felsefeye dayandırıldığını hatırlatan konuşmacı tek parti ideolojisinin ortaya çıkışında Kadrocular (1942 yılında kurulan ulusalcı dergi) Kemalîzm ile Marksizm’in sentezinden oluşan sol-ulusalcı bir model biçiminde ortaya çıkışında etkili olmuşlardır.
Çağlayan konuşmasının bir bölümünde “İdeolojik devlet ortamında, kültürel kimlik,  siyasi kimlik, dini kimlik, etnik kimlik sürekli bir tezatlaşma işlevi kazanmakta; toplum, adeta farklı kimliklerin çarpıştığı bir arenaya dönüştürülmektedir. Bu çatışmacı yapının korunması ve sürekliliği, toplumun manevi üst kimlik değerlerinin, dayanışma kültürünün devre dışı tutulması ile sağlanmaktadır. Çünkü, dayanışma kültürü devre dışı tutulur ise, toplumun ötekini dışlayıcı alt kimlik bilincinin devreye gireceği bilinmektedir. Toplumsal yapının bu parçalanmışlığının ürettiği gerilimler bahane edilerek, sistemin muhafazası işlevine kodlanmış darbeci ve derin yapılar büyük bir vatanseverlik anlayışı(!) ile kahramanca(!) vazifeye atılmaktadırlar.” Diyerek çok önemli bir konuya parmak basmıştır.
Gazeteci Yazar Eski Bakan Hasan Celal GÜZEL ise “Devlet Yönetiminde Askerî Vesayetin Etkileri ve Siyasi İstikrarın önemi”ne vurgu yapmıştır. Özetle;
Darbe Anayasalarının özellikle son elli yıllık dönemde darbeciler tarafından yapılan Militarist bir modele göre yapılan, çerçevesinde millet iradesi sınırlanarak, yanına da yargıyı alarak hazırlanan bu darbe Anayasaları Türkiye de bir siyasi ve idari sistem oluşturmuşlar. Bu sistem Demokrasi değil, çok parti yönetim sistemi gibi bir sistem. Bu sistemde siviller en fazla müsaade edildikleri alanda çalışabiliyorlar, onun ötesine geçemiyorlar. Sistemi yönetenler, elitist, militarist, seçkinci ve halkı küçük görüyorlar. Jaokben ulusalcılar, milliyetçi değiller. Tek parti yönetiminden sancılı çok partili yönetime geçiş konularına vurgu yapan Güzel; CHP + Ordu = İktidar. Aslında Yüksek Adalet Divanı diye ortaya çıkan fevkalade alçak bir Divanın Menderes’i şehit etme kararından itibaren yargının da siyasallaştığını ve bu Militarizm gücüne takviye güç olarak piyasaya arzı endam ettiğini söyleyebiliriz diyerek bu gün darbe zihniyetinin beslendiği ve 50 senedir devam eden mantığın kaynaklarını bize hatırlatmış oldu.
Bu haberimizin tüm detayları www.as-der.org.tr sitemizde bölümler halinde yer alacaktır.

Ahmet TÜRKAN – ASDER YAYIN KURULU ADINA

 

İstatistikler

OS : Linux c
PHP : 5.3.29
MySQL : 5.7.43
Zaman : 07:11
Ön bellekleme : Etkisizleştirildi
GZIP : Etkisizleştirildi
Üyeler : 3475
İçerik : 644
Web Bağlantıları : 8
İçerik Tıklama Görünümü : 1744636