BAŞÖRTÜSÜ VE ANAYASA MAHKEMESİ

Cuma, 29 Mart 2024 13:22 Ahmet TÜRKAN
Yazdır

Başörtüsü yasağı Anayasa Mahkemesi kararının gerekçelerinin açıklanması ile derin bir çıkmaza girdiği bu günlerde, basında yer alan bazı açıklamalar oldukça dikkat çekicidir. Kimin kime ve neye hizmet ettiğinin; dar görüş ve inançsız, pusulasız, kara düzen giden bir sistemin değiştirilmemesi için gayret sarf edenlerin ne amaca hizmet ettiğinin anlaşılması ve Türk Halkının aydınlanması gerekir.

Bu kararla özgürlükler çuvala sokulmuştur. Tıpkı Stratejik ortağımız ABD askerlerinin Kuzey Irak'ta Türk Askerlerine yaptığı gibi. Gerekçeli karara alkış tutanlardan biride eski Anayasa mahkemesi başkanlarından Yekta Güngör Özdendir. Eskiden ne söylemiş, şimdi ne söylüyor

maksadı ile 5 dakikayı geçmeyen bir araştırma yaptım. Meşhur kütüphanemiz Google amca her şeyi kaydettiği için kütüphaneleri veya sakladığınız dolaplar dolusu arşivlerinizi karıştırıp ortalığı dağıtmanız da gerekmiyor. Bakın ne demiş ADD(Bu gün ADD karanlık ilişkilerinden dolayı yöneticileri Ergenekon davasında yargılanmaktadır) Başkanlığı da yapmış olan Yekta Güngör Özden 17.10.2008 tarihli bir yazısında.(Emekli olur olmaz rengini belli etmek ve ispatlamak için Parti kurmaya ve siyasi demeçler vermeye kadar yaptığı showlar malumdur) Hükümeti AB ve ABD yanlısı olmakla suçluyor.

 

Aynı kişi Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararının ise AİHM 'ye dayandığını bildirerek işine geldiğinde Milli, başka bir konuda ise Avrupacı kimlikle İslami anlamda kendi sığ fikirlerini öne sürerek, Anayasa Mahkemesinde karşı görüş öne süren üyelerin fikirlerini de "zaten fikirleri belli olan kişiler, değerlendirmeye almaya gerek yok" diyerek aşağılıyor. Halbuki gerekçeli kararda Laikliğin ortaçağ zihniyetinden kurtulmaya çalışan Avrupa'nın Rönesans ve Roformlarına dayandığı ve oldukça çağdaş olduğu beyan ediliyor. Avrupa'nın en karanlık döneminde, insanların feryatları arasında yapılmaya çalışılan yenilikler ne kadar çağdaştır; artı, bu günkü Avrupa teknoloji dışında ne kadar çağdaş, o da ayrı bir konudur.Ne kadar çağdaş olduklarını Çanakkale Savaşlarından ve dünyayı II. kez kana bulayan Dünya savaşından hatırlarız. Laiklik olmazsa olmaz ve Cumhuriyetin bir koşulu ise neden pek çok Cumhuriyette yer almıyor.

Laiklik anayasalarında yer almadığı halde uygulayan ülkelerde var. Örnek olarak Laiklik ve Ateizm fikrinin kaynağı Fransa olmasına rağmen, Fransa'da bizdeki gibi totaliter bakışla uygulanmıyor. Üstelik onlarda Katolikler laik diğer diğer mezhepler ise sekülerdir. Katoliklerde de Hristiyan toplum kesinlikle uygulama yönünden bir baskı altında değil. Yani aslında orada da zulme reva görülenler Müslümanlar. Laik olan Japonya'da ise bilinen bir din yok. Semavi dinlerin dışında ne ararsanız var. Bizim totaliter yaklaşımımızın tersine Onlar kendi toplumuna sahip çıkıyorlar. En azından kendi milli unsurlarına zulmetmiyorlar.

Konumuz kendi ülkemizdir. Çünkü biz burada yaşıyoruz. Bir zamanlar kendimiz şimdi ise evlatlarımızı bu memleketi beklesinler diye askere gönderiyoruz. İstatistiki olarak %90 nının Müslüman olduğu kabulü her fırsatta dile getirilen Ülkemizde ise bu paralelde görüş sunan hukukçular aynı kişi tarafından azınlık olarak değerlendirilmektedir. Yani şu anlaşılmalıdır ki Yekta Güngör Özden'in deyimi ile zaten görüşleri belli olan malum 9 kişiden başka bir fikir çıkması beklenemezdi. Madem 2 kişi malum ise, diğer 9 kişi de malumdur. Bu fikir durumsallık yaklaşımının sonucudur. İktidarın bu konuda kanaatimce hatası şudur. Bu sonucun çıkacağı zaten baştan belli idi. (Yekta Güngör Özden öyle söylüyor. Başka sonuç çıkması imkansızdır).

Başörtüsü sorunu direk halk oylamasına sunulmalı ve halk oylaması sonucunda sadece Üniversiteler değil, kadınların bulunabileceği tüm ortamları kapsayacak şekilde kapsam genişletilmeli idi. Eğer özgürlük ve kişisel tercihler ön plana alınacak ve Demokratik hayattan ve Cumhuriyetten söz edilecekse, Cumhurun reyi alınmalı idi. Veya hiç dokunmasaydınız, zaten resmi yasak yoktu. Keyfi uygulamaları engelleyemediniz, zorba Rektörlere söz geçiremediniz ve kötü bir sonuca sebep oldunuz. Yoksa zaten ileride olması muhtemel durumlar göz önüne alınarak planlı bir şekilde atamaları ve yerleştirmeleri yapılan kişilerden toplumun yarasına merhem olacak bir ilacın çıkmayacağını bilmeli idiniz.

Gerekçeli kararda karşı oy kullanarak Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerinin açıkça izah eden üyenin itirazlarına rağmen Anayasa açıkça ihlal edilerek kanunun yürürlüğü durdurulmuş ve tamir edilemez hale getirilip haklar ve hürriyetler sabote edilmiştir. Hem de hukuk adına. Bu güne kadar Memleket yararına çivi çakmamış malum siyasiler ve hukukçular da bayram yapmaktadırlar.

Hayrını görmediğim bir duruma hayırlı olsun diyemeyeceğim. Maalesef…!

Ahmet TÜRKAN – HABERNAME

25.10.2008

 

Son Güncelleme: Cuma, 29 Mart 2024 13:22