Subay yetiştiren ideoloji: TSK

Perşembe, 28 Mart 2024 13:40 Ahmet TÜRKAN
Yazdır

Ders 1: Sen asker kişisin

Neden TSK, Neden Eğitim, Amacımız Ne?

Türk Silahlı Kuvvetleri'nde askeri liselere, astsubay meslek yüksekokulları ve harp okullarına herkes başvuramaz. Öğrencinin başvuru koşullarını taşıması gerekiyor. 
TSK, bağlı Askerî Liseler ile Bando Astsubay Hazırlama Okulu'nda öğrenim görecekleri seçmek amacıyla yazılı sınav yapıyor. Öğrencilerin bu okullar için yapılan sınavlara girebilmesi için “bazı şartları” taşımaları gerekiyor. Kabul edilen ve sınavda başarı gösteren öğrenciler, askeri okula girerken yüklenme senedi imzalıyor. Kendileri ve kefillerinin imzaladığı yüklenme senedi, öğrenim boyunca yapılan her türlü harcamayı kapsıyor. Öğrenciler bu kurumlardan ayrılmaları veya atılmaları halinde devlete milyarlarca lira tazminat ödüyor. 

Sınavlara girebilmeleri için taşımaları gereken şartlar şöyle:

-Kendisi ve aile bireyleri kusursuz ahlak ve karakter sahibi olmak,
-Tutum ve davranışları ile yasa dışı siyasi, yıkıcı, irticai, bölücü ideolojik görüşleri benimsememiş, bu gibi faaliyetlerde bulunmamış veya karışmamış olmak,
-Yapılacak özel güvenlik soruşturması olumlu sonuçlanmak,
-En fazla 16, en az 13 yaşında olmak,

HARP OKULLARINA BAŞVURU KOŞULLARI

Kara, Deniz ve Hava harp okullarına girmek isteyen kız ve erkek adayların öncelikle “yapılacak arşiv araştırması ve güvenlik soruşturması sonucunda şüpheli ve sakıncalı halleri bulunmaması” gerekiyor. Ayrıca, şu koşulları taşımaları gerekiyor:
-Kendisinin, annesinin, babasının, kardeşlerinin ve velisinin;
a. Tutum ve davranışları ile yasa dışı, siyasî, yıkıcı, irticaî, bölücü ideolojik görüşleri benimsememiş, bu gibi faaliyetlerde bulunmamış veya bu gibi faaliyetlere karışmamış olmak,
b. Türk Silahlı Kuvvetlerinin manevî şahsiyetine gölge düşürmemiş ve askerliğin şeref ve haysiyeti ile bağdaşmayacak fiil ve hareketlerde bulunmamış olmak,
c. Toplumca tasvip edilmeyen ve uygun görülmeyen kazanç yollarında çalışmamış ve halen çalışmamakta olmak,
ç. Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlar ile basit ve nitelikli zimmet, irtikap, iftira, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, yalan yere tanıklık, yalan yere yemin, cürüm tasnii, ırza geçmek, sarkıntılık, kız, kadın veya erkek kaçırmak, fuhşiyata tahrik, gayri tabiî mukarenet, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçlar ile istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç olmak üzere kaçakçılık, resmî ihale ve alım ve satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından birinden mahkûmiyeti bulunmamak,

UYGUN NİTELİKTE VELİ DE ŞART!
-Taksirli suçlar hariç olmak üzere, affa veya zaman aşımına uğramış yahut para cezasına çevrilmiş veya ertelenmiş hükümlülüklerine ilişkin kayıtları adlî sicilden çıkartılmış olsa bile bir cürümden hükümlü bulunmamak veya soruşturma altında olmamak,
-Nişanlı, evli, dul, hamile, çocuklu olmamak veya herhangi bir kadınla veya erkekle nikahsız olarak birlikte yaşamamak,
-Okula karşı uygun nitelikte sorumlu bir veli göstermeleri gerekiyor.

FAİZİYLE BİRLİKTE ÖDETTİRİLİYOR 
4566 Sayılı Harp Okulları Kanunu'nun 38. maddesine göre, sağlık durumu nedeniyle okuldan çıkarılanlar hariç, diğer nedenler ile çıkarılanlara, kendileri için devlet tarafından yapılan masraflar faizleri ile birlikte ödettiriliyor. Kanunun “Disiplin ve Okuldan Çıkarılma” hükümleri şöyle: 

Madde 38 - Harp okullarına alınan her öğrenciye disiplin notu verilir. Hangi cezalar için disiplin notundan ne miktarda düşüleceği yönetmelikte belirtilir.
Harp okullarında eğitim ve öğrenim gören öğrenciler aşağıdaki hallerde okuldan çıkarılırlar;
a) Bu kanun hükümlerine göre çıkarılacak yönetmelik gereğince her öğrenciye verilen disiplin notunu kaybedenler,
b) Yönetmelikte belirtilecek esaslar dahilinde, öğrenci niteliğini kaybettiklerine dair yüksek disiplin kurulunca haklarında karar verilenler,
c) Bu Kanunun 37 nci maddesinin (a) bendinde belirtilen süreler içerisinde eğitim ve öğrenimlerini tamamlayamayanlar,
d) Mahkeme kararı ile öğrencilik hukukunu kaybedenler,
e) Sağlık kurullarınca verilecek raporlara dayalı olarak sağlık durumları bakımından harp okulu öğrenimine devam imkanı kalmayanlar,
f) Giriş ile ilgili nitelikleri taşımadıkları öğrenim sırasında anlaşılanlar veya öğrenim süresi içinde bu nitelikleri değişenler.
Sağlık durumu nedeniyle okuldan çıkarılanlar hariç, diğer nedenler ile çıkarılanlara, kendileri için Devlet tarafından yapılan masraflar faizleri ile birlikte ödettirilir.
Harp okullarında okuyan öğrencilerden, bu maddede belirtilen nedenlerle okuldan çıkarılanlar ile 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 115 inci maddesi gereğince kendi isteğiyle okuldan çıkanlar, hiçbir şekilde başka askeri yükseköğretim kurumlarına alınmazlar ve Türk Silahlı Kuvvetlerinde istihdam edilemezler. 21/06/1927 tarihli ve 1111 sayılı Askerlik Kanunu ile 16/06/1927 tarihli ve 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanunu hükümleri saklıdır. Bu öğrencilerin kimlikleri bütün askeri yükseköğretim kurumlarına, emniyet makamlarına ve ilgili askerlik şubelerine, alınan çıkarma kararı ile birlikte bildirilir.

NE KADAR TAZMİNAT ÖDÜYORLAR? 
Türk Silahlı Kuvvetleri'ne personel yetiştiren okullardaki öğrencilerin bu kurumlardan ayrılmaları veya atılmaları halinde ödemeleri gereken tazminat tutarının indirilmesi gündemde. TBMM'de görüşmeleri süren tasarının yasalaşması durumunda, tazminatı ödeyenlere, oluşan fark geri verilecek. 
Askeri liseden gelen yaklaşık 350 öğrencinin, geçen yıl Menteş Kampı'ndaki ağır koşulları yerine getirememesi üzerine Kara Harp Okulu'na (KHO) girmeden ayrılmaları, bu öğrenciler ve ailelerinin ödeyeceği tazminat miktarını daha ciddi bir şekilde gündeme getirmişti. Tasarı ile askeri okullardan ayrılan veya atılan öğrencilerden alınacak tazminattan personel ve amortisman (bina, tesis) giderleri çıkarılıyor. Öğrencilerin, askeri okula girerken kendilerinin ve kefillerinin imzaladığı yüklenme senedi, öğrenim boyunca yapılan her türlü harcamayı kapsıyor. Askeri lise mezunu bir öğrenci için çıkarılan faturanın toplamı yasal faizi dışında 41 bin 589 liraya ulaşıyor. Bu faturanın yalnızca 20 bin 819 lirasını personel gideri oluşturuyor. Amortisman gideri ise bin 861 lira tutuyor. Tasarının yasalaşmasıyla iki masraf kalemi çıkacak ve askeri lise mezunu öğrenci devlete ilk çıkarılan faturanın yarısından azını ödeyecek.

Türkiye Gönüllü Eğitimciler Derneği Genel Başkanı Yrd. Doç. Dr. İbrahim Erdoğan ile ÖNDER eski Genel Başkanı Yusuf Ziyaettin Sula. Askeri okulların diğer devlet okulları ile içiçe olmasını istedi. Erdoğan, “Örneğin bir harp okulu Gazi Üniversitesi bünyesinde neden olmasın? Birlikte olalım. Üniforması olabilir, bunda bir sakınca yok ki. Önemli olan daha bir kaynaşma. Kaynaşma demek birbirimizi daha iyi tanıma, anlama demektir” dedi. 



GENERAL BİR KOMŞUM OLSA, BAYRAMDA KUCAKLAŞSAK 
Konuyu Habervaktim'e değerlendiren İbrahim Erdoğan şöyle söyledi: “Askeri liselerin geneli şehirlerin dışında, halka uzak. Halka kapalı alanlarda. Ve bu okullarda okuyan öğrencilerin çok fazla tatilleri yok. Haliyle halkla kaynaşma sağlıklı olmaz. Aynı şekilde askeri personel lojmanlarda. Halkın içinde olsalar ya. Subaylarımız lojman yerine örneğin benim apartmanımda da olsalar. Komşunun apartmanında da olsalar. Vatandaşla iç içe olsalar. Kaynaşma daha sağlıklı olur. Ayrı bir kümeleşme yaparsanız, ayrı olmasanız da iletişimde, birbirinizi anlamada sorun çıkar. Nitekim oluyorda. Bakın bir örnek vermek istiyorum: Türkiye Gönüllü Eğitimciler Derneği olarak Şırnak'tan 20 öğrenci getirdik, Ankara'ya. Bu öğrencileri bir yerde toplamadık. Kardeş aileler oluşturarak, yanlarımıza aldık. O öğrenciler Ankara'yı Ankara halkını, bizleri daha iyi anladı böylelikle. Ve bir çocuk şunu dedi: ‘Ben Türkleri böyle bilmiyordum. Kardeş olduğumuzu sizi yakından tanıyınca daha iyi anladım.' Bu nokta çok önemli.” 

BİRLİKTE OKUSAK, FENA MI OLUR?
“Toplumla iç içe olduğun zaman o toplumun değerlerini, inancını, gelenek göreneklerini daha iyi anlar, ona göre daha bir saygılı olursun. Askeri okullarda da böyle olsa, ne iyi olur. Komşunuz bir general olsa örneğin. Fena mı olur? Bayramda biz onun, o bizim kapımızı çalsa. Kucaklaşsak. Askeri harp okulları var, askeri akademiler var. Lisans ve lisans üstü eğitim veren askeri üniversiteler bunlar. Bu okullar neden ayrı? Oysa diğer üniversitelerin içinde olabilirler. Örneğin Gazi Üniversitesi'nde birlikte okusak. Birlikte olsak. Üniforması olabilir, bunda bir sakınca yok ki. Daha çok şey paylaşsak. Birbirimizi daha iyi anlasak. Hepimiz bu ülkenin vatandaşlarıyız. Hepimizin nüfus cüzdanında İslam yazıyor. Birbirimizin değerlerini, inancını daha iyi anlar, ona göre birbirimize karşı daha saygılı oluruz.”

ÖLMEYİ EMRETMEK ZOR İŞTİR
ÖNDER eski Genel Başkanı Yusuf Ziyaettin Sula da şu noktaya işaret etti: “Ölmeyi emretmek zor iştir. Din ve milli duygular takviye edilmeden bu başarılamaz.” 

Sula “Din Subaylığı” raporunda şunları söylüyor: “Asker, ailesi, vatanı ve değerleri için gözünü kırpmadan ölüme gidebilen insan demektir. Bunun için iyi bir eğitim, tecrübe, gelişmiş teçhizat ve manevi motivasyona ihtiyacı vardır. Tarihte nice kalabalık ve mücehhez orduların, küçük ama moral ve motivasyonu iyi ordular tarafından darmadağın edildiklerini biliyoruz. Yine panik ve moral bozukluğunun başladığı zamanlarda savaşan askerlerin ellerindeki modern silahları bırakıp kaçtıklarını ve bozguna sebep olduklarını da biliyoruz.”

ALKOL VE CESARET HAPI İLE Mİ MORAL VERİLECEK?

“Bir insan, ölümle burun buruna gelerek, gerektiğinde bütün sevdiklerini, hayallerini ve istikbalini göz ardı ederek nasıl kendini feda edebilir? Bunun için değişik uygulamalar denenmiştir. Askere alkol, cesaret hapı veya zevkine hitab eden bazı vaadlerle geçici moral verilebilir. Ancak ölüm söz konusu olduğunda bu tip uygulamaların çok uzun etkili olmayacağı açıktır.”



ŞEHADET HEM DİNİ HEM DE ASKERİ BİR RÜTBEDİR 
“Ölmeyi emretmek zor iştir. Din ve milli duygular takviye edilmeden bu başarılamaz. Şehadet hem dini hem de askeri bir rütbedir. Muharip askerlere bu rütbenin şerefi ve Ahirette kazanacakları anlatılmazsa, inandırılmazsa orduların harp gücü kesinlikle zayıflar. İstisnalar dışında bu hep böyle olmuştur. Dünya ordularında bu hizmet din subayları tarafından yerine getirilmektedir. Din subaylarının yanı sıra ilave olarak sivil din görevlileri de bu hizmeti verebilmektedirler. Bu subaylar din eğitiminin yanında askeri eğitim de alarak ordulara katılmaktadırlar. Hiyerarşik yükselmeleri ise ülkelere göre değişmekle beraber, generalliğe kadar olabilmektedir. Bu işin laiklikle de alakası yoktur. Misal olarak Fransa'yı zikredebiliriz. Fransa'da yaklaşık bin askere (muhtelif dinlerden) bir din subayı düşmektedir. Diğer gelişmiş ülkelerin ordularında da durum bundan çok farklı değildir.”

“Fıtrata ters alışkanlıklara itildik” 
Ahmet Türkan öğrencilik yıllarını anlattı, 12 Eylül ve 28 Şubat sürecinde TSK'da eğitim ve dine bakışı değerlendirdi. DES Genel Başkanı Gürkan Avcı ise, TSK'daki mevcut eğitim sisteminin milletin değerleri ile çatıştığını belirtirken, “TSK'da eğitim sistemi tekrar Peygamber Ocağı haline getirilmelidir” çağrısında bulundu.  

YAŞ kararı ile TSK'dan ihraç edilen bir isim olan Ahmet Türkan şunları kaydetti: “Burada TSK'yı direk suçlamak yerine eğitim sistemine göz atmakta yarar vardır. 12 Eylül öncesinin eğitim sisteminde din dersi seçmeli uygulanıyordu ve pek çok okul tercih edilmediği gerekçesi ile uygulamıyordu. Sınıf okullarında ise tamamen mesleğe yönelik dersler okutulduğu için herhangi bir din dersi uygulaması yoktu. Deniz astsubay okullarında oruç tutmak yasaktı. O yıllarda doğru dürüst İslami bilinç de olmadığından pek çok öğrenci böyle bir girişimde bulunmazdı bile. Ailelerinde dini eğitimi almış ancak parmakla sayılacak kadar az öğrenci oruçlarını tutarlardı. O da gizli saklı. Namaz kılan hiç duymadım desem yanlış olmaz.”

FITRATA TERS ALIŞKANLIKLARA İTİLDİK

“TSK'da Eğitim” yazı dizimizin bu bölümümüzde emekli Psikiyatrist E. Albay Prof. Dr. Nevzat Tarhan'la yaptığımız söyleşimize yer veriyoruz. Çarpıcı tespitlerde bulunan Prof. Tarhan, TSK'nın kendisine has bir ideolojisi olduğunu belirtirken, mevcut tabloyu şöyle özetledi: “Askerlik yaşam tarzı olarak görülüyor. Bu bir bakıma askerliğin din olarak görüldüğü algısını oluşturur. Askeri okullarda öğrencilere 8-9 yılda yaklaşık 700 laiklik konferansı dinletilirken, 1 kere bile demokrasi konferansı dinletilmiyor. Demokrasi halk popülizmi olarak görülüyor. İlk günden itibaren dinden uzak durulması gerektiği telkin ediliyor. Lojman hayatı var bir de. Komutanın hanımı senin hanımın komutanıdır. Okulda da komutanının çocuğu çocuğunun komutanıdır. Sistem maalesef bu. Ve bu sistem bu kalıba girmeyeni dışlıyor, ihraç ediyor. Böyle bir sistemde yetişen subaylarımız haliyle halktan kopuk oluyor.”



Adaleti Savunanlar Derneği'nin(ASDER) Genel Başkanlığı görevini de yürüten emekli Psikiyatrist Albay Prof. Dr. Nevzat Tarhan'la yaptığımız söyleşi şöyle: 

-Silahlı kuvvetlerin eğitim sisteminde subay adaylarına, subaylara ağırlıklı olarak ne veriliyor? 

Silahlı Kuvvetlerde eğitim konusunu ele aldığımızda iki alana dikkat etmek gerekir. Birincisi harp okullarındaki eğitim, ikincisi harp akademilerindeki eğitim. Buralarda verilen eğitim nedir, ona bakmak gerekir. Buralar silahlı kuvvetlerin eğitim politikalarının üst seviyede uygulandığı alanlardır. Eğitim ve Doktrin Komutanlığı örneğin, EDOK yani. Bir bakıma silahlı kuvvetlerin ideolojini oluşturan kurumdur burası. Burada subaylara bir ideoloji veriliyor. 

-TSK'nın kendine has bir ideolojisi mi var? 

Şu anda silahlı kuvvetlerin ayrı bir ideolojisi var. Türkiye'den bağımsız bir ideoloji bu. Bunun için kendi içerisinde komutanlık kurmuş. 



ASKERLİK YAŞAM TARZI OLARAK GÖRÜLMEMELİ 

-Silahlı kuvvetlerin eğitim politikasını belirleyen ideolojisi nedir, peki?
 

Silahlı kuvvetler ideolojisinde bir bakıma konseptler var. Kendi doktrin üretiyor, düşünün yani. Dünyadaki durumu inceleyip, kendi köklerini alıp, kendi tarzını oluşturması gerekirken, oysa burada öğretilen doktrinler askerlik yaşam tarzı üzerinedir. 

Askerlik bir yaşam tarzıdır dendiği zaman, asker olan bir kimse hem kıtada asker, hem evinde asker, hem orduevinde asker. 24 saat askersiniz. Bu bir bakıma askerliğin din olarak görüldüğü algısını oluşturur. 

Askerlik yaşam tarzıdır diyorsanız bu, kişinin rüyasını bile belirliyorsunuz demektir. Bir komutan bir harp okulu öğrencisinin her şeyini rüyasına kadar belirliyor demektir bu. Harp okullarında bir öğrenciye sorsanız askerlik nedir diye, askerlik yaşam tarzıdır der. Bu bilerek böyle öğretiliyor. Bu doğrudur denilerek, o yaşam tarzında olanlar güvenilir, o yaşam tarzında olmayanlar güvenilmez diye bir algı oluşuyor. 

Güvenilirlilik ve değerlilik ölçüsü oluşturuluyor yani. Bu yolda askerlik yaşam tarzıdır doktrininin öğretilmesi çok önemli görülüyor. Bu yaşam tarzında olmayanlar ötekileştiriliyor, dışlanıyor ve bir bakıma düşman kategorisinde algılanıyor. 

DİN KARŞITLIĞI YOK, “DİNDEN UZAK DUR” ÖĞRETİSİ VAR 

-Bu doktrinde dine bakış nasıl?
 

Askerlik yaşam tarzında doğrudan din karşıtlığı hiç yok. Ama şu var, dinden uzak dur. Dinden uzak durmayı öğretiyor bu doktrin. Karşıtlık yok ama dinden uzak dur deniliyor. Bunu söylediğin zaman askerlik yaşam tarzının herhangi bir alanında bunun dışına çıktığın zaman ayrımcılığa maruz kalıyorsun. Silahlı kuvvetlerde yaşam tarzı ırkçılığı var, üstünlüğü var yani. Ve bu yaşam tarzına uymayan öğrencileri almıyor, aldıkları öğrencileri de kendilerine, bu yaşam tarzına benzetmeye çalışıyorlar. Kalıba sokuluyor öğrenciler. 

Bu şuna benziyor: Osmanlı, Anadolu'dan azınlık çocuklarını toplayıp, eğittikten sonra önemli görevlere getirmesi gibi.. Şu an silahlı kuvvetlerde benzer bir sistem var ama karşıt görüşte benzer bir sistem bu. 

Osmanlı'daki saltanatın yerini Türkiye'de silahlı kuvvetler almıştır. Türkiye'deki karar verme mekanizması açısından da, Osmanlı'da nasıl Alî Osman var, devlet onların malı, ‘Osmanlıyı biz kurduk, tapu bizimdir' diyor. Türkiye'de saltanatın yerini silahlı kuvvetler almış. Şuanda aslında padişahlık sistemi silahlı kuvvetlerin ideolojisinde devam ediyor. 

Oysa askerlik bir yaşam tarzı değil, bir meslektir. Bu algı değişmelidir. Doktrin Komutanlığı'ndaki bu algı değişmediği sürece silahlı kuvvetler demokratlaşamaz. Demokrasiye ve hukuka bağlanamaz. 

DERSLERDE İŞLENİYOR BU KONULAR 

-Öğrencilere bu doktrin empoze ediliyor?
 

Bu yönde estirilen psikolojik havanın yanı sıra derslerde bu konular açılıyor. Derslerde bu konular işleniyor. Ve bu şekilde düşünmeyen hemen sakıncalı kategorisine alınıyor. Sakıncalı, şüpheli ve normal kategorileri var. 




-Lojman hayatı var birde. 

Lojmanda da durum aynı. Hava aynı. Biliyorsunuz, Şanlıurfa'da ilahi okuyan çocuklar, e muhtıraya gerekçe yapıldı. Dünyadan, halkından kopuk bir orgeneral bunu böyle algılayabiliyor. Yaptığının doğru olduğuna inanıyor. O yaştaki bir çocuk ilahi okuyorsa ileride potansiyel teröristtir diye düşünüyor. 

Kuleli Askeri Lisesi'nde internet yasak örneğin. Sadece verilen izin ölçüsünde internet kullanabilirsiniz. Şuanda askeri okullarda öğrenciler komutanların izin vermediği yerlere giremiyor. Komutanlar izin verdiği kadar internet serbesttir. 24 saat orda bu çocuklar. Yatılı. Bunları yaparken de, bu yaptırdıklarının doğru olduğuna inandırmak için sivili başıbozuk gibi gösteriyorlar. Onlar zaten başıbozuk algısı yani. Biz özeliz, biz farklıyız, biz önemliyiz. Biz özel olduğumuz için örneğin işte namaz kılmıyoruz algısı.. Kendilerini toplumda üst bir statüde tutuyorlar ki, bu yaşam tarzı doğru olarak gerekçelendiriliyor. 

DEMOKRASİ HALK POPÜLİZMİ OLARAK GÖRÜLÜYOR 

-Asıl sorun da burada olsa gerek
 

Konuşsanız, demokrasiye halk popülizmi dediklerini görürsünüz. Halka da cahil kalabalık dediklerini.. 

Ama vergi alırken halka böyle demiyor. Asker şehit düşerken cahil demiyor. Çalıştırırken cahil demiyor. Ama oy sözkonusu olduğu zaman cahil diyor. Onun oyu ile benim oyum bir mi diyor. Burada çok açık bir ayrımcılık vardır. Bunun nedeni de yaşam tarzı ırkçılığıdır. 

Bu yaşam tarzı ırkçılığına Türk milliyetçiliği perde ediliyor. Türk milliyetçiliği burada kendi özel statülerini korumak için oluşturulmuş bir perdedir. 

- İslamsız bir Türk milliyetçiliği nasıl düşünülebiliyor? 

28 Şubat sürecinde Kıvrıkoğlu açıkça bunu söyledi, “Bizim dini vatanseverliğe ihtiyacımız yok” dedi. “Milli vatanseverlik bize yeter” dedi. Dini vatanseverliği olmayan bir insan niye şehit olsun ki, niye hayatını tehlikeye atsın ki. Yani çok çelişkili bir durum. 

-Tartışılmıyor mu bunlar hiç?


Hayır maalesef. Silahlı kuvvetlerde tartışma kültürü yok. Fikirleri tartışa tartışa olgunlaştırma diye bir şey yok. Ama aslında cumhuriyetin kuruluşuna kadar bütün generaller, işte Kazım Karabekir'ler, Rauf Orbay'lar, hepsi çatır çatır tartışa tartışa kurmuştur cumhuriyeti. Ama ondan sonra cumhuriyet tartışma kültürünü yok etmiş. 

-Askeri okullarda öğrencilerin nasıl yetiştirildiğinden bahsettiniz. Bu sistem içerisinde benimseyerek yetişmiş bir subaydan da haliyle halkın inancına, değerlerine olumlu yaklaşım beklememiz yanlış mı olur? 

E yani. Bakın bir olay anlatayım size; silahlı kuvvetlerden kendini yüzbaşı rütbesinde iken attırmış bir arkadaşım var, sordum, ya sen seviyordun silahlı kuvvetleri, neden ayrıldın? Yav diyor, ben şimdi lojmandayım, lojmanda komutan benim komutanım. Lojmanda komutanın hanımı benim hanımın komutanı.. Okulda da, komutanın çocuğu benim çocuğun komutanı. Düşünebiliyor musunuz olayı. Tüm alanlarda böyle bir hiyerarşi var maalesef. Askerlik yaşam tarzının sonucu bu işte. 

Yine biliyorum, bir albay arkadaş evde bütün odalara “lüzumsuzsa söndür” yazıları yapıştırmıştı. Komik ama yapıyor bunu. Diğer taraftan bir başkası gidiyor çocuğuna 10 gün oda hapsi veriyor. Askerlik yaşam tarzı ise evde de o yaşam tarzını uyguluyor. Ve bu normal kabul ediliyor maalesef. 

-Peki yapılması gereken ne sizce?


Silahlı kuvvetlerde köklü bir dönüşüme ihtiyaç var. 

DEMOKRASİ EĞİTİMİ VERİLMELİ 

-Nasıl olacak bu?
 

Eğitimle. Harp okullarında mesela demokrasi vurgusu hiç yapılmaz. Varsa yoksa laiklik vurgusu. Askeri lise ve harp okulu süresince bir öğrenci 700'ün üzerinde laiklik konferansı dinler. Ama bir tane demokrasi konferansı yok. Demokraside laiklik var ama laiklik içinde demokrasi yok. Israrla demokrasi vurgusu yapılmaz. Demokrasi bir zafiyet gibi görülür. Mesela bilimsel araştırma yapmayı kararlılık eşitliği gibi görüyor, sosyolojik araştırma yapmayı ise zayıflık olarak görüyor. Aynı şekilde demokrasiyi de zayıflık olarak görüyor. Bu ortaçağ anlayışıdır. 



-Bu kalıbın dışına çıkanlar hemen uzaklaştırılıyor TSK'dan, öyle mi? 

En azından terfi ettirilmiyor. Sakıncalı görülerek, önemli görevlere getirilmiyor. Dışlanıyor, ihraç ediliyor vesaire. Silahlı kuvvetleri eğitim sistemi açısından aydınlanma dönemine takılıp kalmıştır. Avrupa'da ortaçağ aydınlanma döneminde kalınmış yani. Ondan sonrasını, çoğulculuğu, girişimciliği, katılımcılığı, özgürlüğü görmüyor. 

Ama şu da var, bir taraftan “Bizim rehberimiz akıl ve bilim” derken, diğer taraftan dogmatik bağlılıklar gösteriliyor. Dogmatizm yüceltiliyor. Dogmatizm yüceltilince sorgulanmayan alanlar oluşuyor. Sorgulanmayan tabular oluşuyor. Ve kutsal alanlar oluşturuluyor. 

-Lojman hayatına son verilebilir, askeri okullar ile devletin diğer eğitim kurumları arasındaki makas daraltılabilir gibi teklifleri nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Bu sistemin doğruluğuna bu sistemi uygulayanlar da inanmamaya başladı artık. Toplum farklı bir dil konuşuyor, TSK farklı bir dil konuşuyor. İstanbul'da düşünün komutanların en yakın dostları zengin işadamları. Subayların en yakınındakiler kimlerdir, üst tabaka, kulüpçülerdir, poker falan oynanan yerler örneğin. Tamamen elitist bir tabaka.. Bir generalin telefon rehberine baksanız, hep zenginlerin olduğunu görürsünüz. Çünkü onunla aynı dili konuşuyor. 

-Çözüm ne sizce? 

Öncelikle doktrin değişikliği gerekiyor. Yani zihniyet değişikliği. Askerliğin bir yaşam tarzı değil, meslek olduğu algısının yerleştirilmesi gerekiyor. 

DENETİM ŞART 

-TSK'nın denetlenemiyor oluşu var bir de..
 

Evet. Denetim olmalı. Hilmi Paşa bunu yapmaya çalıştı ama devamı gelmedi. Kaldı öylece. Denetlenmek birilerinin işine gelmiyor çünkü. Konforları bozulacak. İtaat kültürünün devamı çıkarlarına şu anda. Ama bunun sonucunda başarısızlık ortaya çıkıyor. 



-Son olarak, şunu sormak istiyorum: Tüm bunlara rağmen yapılan anketlerde halkın en güvendiği kurumlardan birinin TSK çıkmasını neye bağlıyorsunuz? 

Bu konudaki sorular çok önemli. Sorular doğru sorulmalı. Köylüye “köyün bekçisine güveniyor musunuz” diye sorarsanız olmaz. Kim güvenmiyorum der ki? Güvenmiyorum derse uyuyamaz ki o köyde. Güvenmek zorunda. En azından bekçinin kusurunu görmemeye çalışmakta. Onun için bu konudaki soruyu şöyle sormak lazım: TSK'da subayların çağdaş bir eğitim aldığına inanıyor musunuz? TSK'nın dünyadaki silahlı kuvvetlerle eşit seviyede olduğuna inanıyor musunuz? Veya TSK'nın örneğin Amerika silahlı kuvvetleri kadar aktif ve güçlü olduğuna inanıyor musunuz? TSK'nın Türkiye'nin geleceği için yeterli olduğuna inanıyor musunuz? Böyle sorulmalı. O zaman çıkar sağlıklı bir sonuç. Sadece güveniyor musunuz, sorusunu sormak, “annene güveniyor musun” gibi bir şey olur. O vatandaş da güvenmiyor olsa bile “evet” cevabını vermek zorunda kalabilir. 

NEVZAT TARHAN KİMDİR?

Merzifon'da 1952 yılında doğdu. 1969 yılında Kuleli Askeri Lisesini 1975 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesini bitirdi. GATA stajı, Kıbrıs ve Bursa kıta hizmetinden sonra 1982 yılında GATA'da Psikiyatri uzmanı oldu. Erzincan ve Çorlu'da hastane hekimliği sonunda GATA Haydarpaşa'da yardımcı Doçent (1988) ve Doçent (1990) oldu. Klinik direktörlüğü yaptı. Albaylığa (1993) ve Profesörlüğe (1996) yükseldi. 1996-1999 yılları arasında Yüzüncü Yıl Üniversitesinde öğretim üyeliği ve Adli Tıp Kurumunda bilirkişilik yaptı. Kendi isteğiyle emekli oldu. Halen Memory Center isimli Nöropsikiyatri Merkezi'nin yöneticiliğini, Türkiye'nin ilk nöropsikiyatri hastanesi olan NPİSTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesi'nin Yönetim Kurulu Başkanlığını ve (İDER) İnsani Değerler ve Ruh Sağlığı Vakfının Başkanlığını yapmakta. 

Kaynak:Habervaktim