WWW.AHMETTURKAN.COM.TR

ZAMAN HER ŞEYİ ANLATIR

  • Yazıtipi boyutunu arttır
  • Varsayılan yazıtipi boyutu
  • Yazıtipi boyutunu azaltır
Hoşgeldiniz; Bizimle olduğunuz için teşekkür ederiz.

ŞÖVALYE RUHU – TAPINAK ŞÖVALYELERİ – PEYGAMBER RUHU

e-Posta Yazdır PDF

Şövalye Ruhu

Genelkurmay Başkanı’nın 11 ŞUBAT 2010 tarihinde deniz teğmenlerine hitaben yaptığı konuşmada ifade ettiği ‘şövalye ruhlu olun’ hedefi beni derinden derine çok yaraladı.

Kamuoyunca da bilindiği gibi Şubat ayı başında Deniz Kuvvetleri’nden Deniz Kurmay Albay Berk Erdem intihar etmişti. Kısa bir süre önce de 6 deniz subayı intihar etmişti. Org. Başbuğ, Gölcük’e 11 Şubat Perşembe günü bir moral ziyareti düzenledi. Genelkurmay teğmenlere sonra diğer denizci subay ve astsubaylara hitaben bir konuşma yaptı. Moral verdi.

Son Güncelleme: Cumartesi, 27 Nisan 2024 13:11 Devamını oku...
 

Müminlerin Sıfatları

e-Posta Yazdır PDF

İnsanın yaratılışı Allah'a kul olma üzerine kuruludur. Kul olmanın ilk adımı şüphesiz, tertemiz bir inançla inanmak ve teslim olmaktır. Gerçek mümin kimdir, hangi hasletleri yaparak gerçek mümin sıfatına sahip olabiliriz? Cevabını arayacağımız en önemli sorumuz budur! İşte Kur'an'a göre mümin kimdir sorusunun cevabı:

Cihad ettikleri için kınanmaktan korkmazlar
"Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler. Onlar müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah'ın bir lütfüdür. Onu dilediğine verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir" [Maide 54]

Çok az uyurlar
"Şüphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiği şeyleri alarak cennetlerde ve pınar başlarında bulunurlar. Şüphesiz onlar bundan önce iyilik yapan kimselerdi. Geceleri pek az uyurlardı" [Zariyat 15, 17]

Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler
"Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah'a ve Resulüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir" [Tevbe 71]

Hiçbir ticaret onları, Allah'ı anmaktan alıkoyamaz
"Allah'ın, yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde hiçbir ticaretin ve hiçbir alış verişin kendilerini, Allah'ı anmaktan, namazı kılmaktan, zekâtı vermekten alıkoymadığı birtakım adamlar buralarda sabah akşam O'nu tespih ederler. Onlar, kalplerin ve gözlerin dikilip kalacağı bir günden korkarlar" [Nur 36, 37]

Her şeye karşı Allah'ın tarafındadırlar
"Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy-sopları olsalar bile, Allah'a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin. İşte Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendi katından bir ruh ile desteklemiştir. Onları, içlerinden ırmaklar akan ve içlerinde ebedi kalacakları cennetlere sokacaktır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, Allah'ın tarafında olanlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir" [Mücadele 22]

Allah'ın haram kıldığı cana kıymazlar
"Meşru bir hak karşılığı olmadıkça Allah'ın haram (dokunulmaz) kıldığı canı öldürmeyin.  İşte size Allah bunu emretti ki aklınızı kullanasınız." [Enam 151]

Seher vakitlerinde Allah'tan bağışlanma dilerler
"(Bunlar), "Rabbimiz, biz iman ettik. Bizim günahlarımızı bağışla. Bizi ateş azabından koru" diyenler, sabredenler, doğru olanlar, huzurunda gönülden boyun büküp divan duranlar, Allah yolunda harcayanlar ve seherlerde (Allah'tan) bağışlanma dileyenlerdir" [Al-i İmran 16, 17]

Resullerden hiçbirini diğerinden ayırmazlar
"Deyin ki: "Biz Allah'a, bize indirilene (Kuran'a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve Yakuboğullarına indirilene, Musa ve İsa'ya verilen (Tevrat ve İncil) ile bütün diğer peygamberlere Rab'lerinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz ona teslim olmuş kimseleriz."

İşleri aralarında istişare iledir
"(Dünyalık olarak) size her ne verilmişse, bu dünya hayatının geçimliğidir. Allah'ın yanında bulunanlar ise daha hayırlı ve kalıcıdır. Bu mükâfat, inananlar ve Rablerine tevekkül edenler, büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınanlar, öfkelendikleri zaman bağışlayanlar, Rablerinin çağrısına cevap verenler ve namazı dosdoğru kılanlar; işleri, aralarında şûrâ ile olanlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcayanlar, bir saldırıya uğradıkları zaman, aralarında yardımlaşanlar içindir." [Şura 36, 39]

Anne ve babalarına öf bile demezler
"Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara "öf!" bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle" [İsra 23]

Son Güncelleme: Cumartesi, 27 Nisan 2024 13:11
 

Yücelmenin Biricik Yolu Tevazu

e-Posta Yazdır PDF

Tevazu ve benlikten arınmışlık (mahviyet) olmadan Hakk'a ulaşmak mümkün değildir. Çünkü tevazu ve mahviyet kalpte yer edinmiş, karar kılmış tam bir imanın sonucudur.İman kalbe yerleşip, tevazu ve mahviyet ahlâkın ayrılmaz bir parçası haline gelmeden kimseye kâmil mümin denilemez. Bu nedenle kâmil zatlar en üst seviyede bu sıfatlara sahip olmalarına rağmen, iç alemlerinde meydana gelebilecek zerre miktarı sapmadan dahi korkmuşlardır.

Kendi halinin nöbetçisi
Hz. Ömer r.a ., benlik namına kalbinde en ufak bir bulanıklık hissetse, minbere çıkıp herkesin huzurunda kendisini kınamış ve devlet başkanı olmasına rağmen omuzuna yüklediği su güğümüyle halka su taşımıştır. Heybet ve vakarıyla kalpleri muma çeviren bu büyük zat, güneş gibi parlayan nuranî siması, mütebbessim çehresi ve gayet nazik ve mütevazi edasıyla sohbet edip gönülleri kendine bağlarken, hane-i saadetinde tepsiyi eline alıp misafirlerine ikramlarda bulunuyordu.Evet; büyük zatların hepsi kalplerinin başında ömürlerinin sonuna kadar nöbet tutmuşlar, oraya küçük-büyük hiç bir marazın girmesine ve yerleşmesine izin vermemişlerdir.Hak dostları tevazu sahibi olup, tevazu sahiplerini de her zaman sevmişlerdir. Çünkü Allah Tealâ mütevazileri övmüş ve şöyle methetmiştir: "Rahman'ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde alçak gönüllü bir halde yürürler ve kendini bilmezler onlara laf attıkları vakit, 'selametle' der geçerler." (Furkan, 63)

Büyüklerde büyüklük alameti tevazu ve mahviyet, küçüklerde küçüklük alameti de kibir ve enaniyettir . Kendini başkalarından üstün görenler her türlü hamlık, hayırsızlık ve kötülüğe teşnedirler. Şeytanı bilumum kötülüklerin kaynağı haline getiren şey de budur. Sırf bu yüzden şeytan Allah Tealâ'nın affından mahrum kalmıştır. Hadis-i şerifte: "Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunanı, Allah Tealâ yüz üstü cehenneme atar." buyurulmaktadır . Diğer bir hadis-i şerifte ise: "Kul tevazu edince Allah Tealâ onu yedi kat göklere kadar yükseltir." buyurularak , alçak gönüllülüğün insanın kıymetini ne kadar yücelteceğine vurgu yapılır. ( Beyhakî )

Kibir ve belirtileri
Kibirli insan her haliyle belli olur. Giyim-kuşamında, yüz ifadesinde, bakışında, başını dikerek kimseye bakmamasında, oturmasında, gerilip yaslanmasında, yürüyüşünde, kendisi otururken insanları ayakta bekletmesinde, ses tonunda...Aslında kibirli insanın sergilediği davranışların hemen tamamı, belli bir seviyeden sonra psikiyatri bilimini yakından ilgilendiren anormal davranışlardan başka bir şey değildir. Ne yazık ki kâmil insanların haricinde az-çok, açık-gizli, herkeste kibir hastalığı mevcuttur. Seyr ü sülûkla bu hastalık kalpten tamamen kazınmadıkça kurtulmak mümkün değildir. Ancak bu hususta mücahede etmek de farz-ı ayındır. Kibri azaltmak bile büyük bir mücahededir .Bir müminin yukarıda sayılan anormal davranışlardan ve gizli kibirden kurtulup kurtulmadığı, tevazuyu kazanıp kazanmadığını İmam Gazalî rh.a. şu belirtilerle ölçüyor:Bir mesele üzerine konuşulurken hakikatin kendi fikirlerine ters olmasından rahatsız olmak; doğruları memnuniyetle, hoşlukla kabul etmemek kibrin belirtilerindendir. Bu hastalığı yenmek için, aczini itiraf edip hakikati söyleyenleri takdirle yâd ederek teşekkür etmelidir.

Akranları ile bir ortamda bulunduğu zaman onları baş köşeye geçirmek ve kendi emsallerinin ardından yürümek ağır geliyorsa yine kibir var demektir.Yoksul ve gariban insanların davetine katılmaktan ve arkadaşlarının işlerini takip etmekten zorlanmak da kibir belirtisidir.Bütün bu durumlarda kişi kendini sürekli sınayarak kibrin tedavisine ve tevazunun kazanılmasına gayret etmelidir.Tevazu ehli insanlar da her haliyle bellidirler. Onların tavır ve hareketleri kalbe huzur ve itimat telkin eder. Muhatap oldukları insanlarda saygı ve sevgi meydana gelir. Böyle insanlarla oturup kalkmak insana zevk verir.

Söyleyene değil, söylenene bak
Başkalarına faydalı olabilmek için önce kendimizi ıslah etmemiz gerekir. Fakat kendisinin ağır derecede hasta olduğunu bilmeyen gafil insan tedaviye ihtiyaç bile duymaz. Herkesin kusurunu görür, onlardan yakınır, gıybetlerini yapar, ancak kendisini düzeltmek aklına bile gelmez. Halbuki insanın kendi kusurlarını görmesi, onları araştırması ve bunun için başkalarının kendisini nasıl gördüklerine, gurur yapmadan kulak vermesi gerekir.Bizi methedenlerden ziyade yanlış ve isabetsiz davranışlarımızı bildirenlerin faydası daha çoktur. Şeker yerine ilaç verenler bize iyilik etmiş olurlar. Yanlış ve zararlı yolda gidene 'iyi gidiyorsun' demek, onu gaflete düşürmek ve zulmetmek olur. Bu bakımdan 'dikkat et, düşeceksin' diyene kızmak yerine teşekkür etmek lazımdır.Yalnızca bizi sevip takdir edenlere kulak vermek hataya düşmemize sebep olur. Çünkü dostumuz olanlar bizi güzel görür ve bizdeki kusurların hepsini fark edemeyebilirler. Dost olmadıklarımız ise nazarını kusurlarımıza diker. İthamlarında mübalağa olsa da, muhakkak bir hakikat payı vardır. Bu yüzden onların söylediklerinden de istifade etmelidir.

İnsanlığın Efendisi'nin Tevazu Hali
Alemlere rahmet olan Hz. Rasulullah s.a.v. Efendimiz, o yüce makam ve haliyle birlikte muazzam bir tevazu sahibiydi. Hakk'a yakınlığı ölçüsünde halka da yakın olur, ihsan ahlâkına bürünür, etrafındaki insanların her birine ayrı bir şeref bahşederdi.Hane-i saadetine teşrif ettiklerinde hayvanının yiyeceğini kendisi verirdi. Bazen evinin temizliğini yapardı. Yırtılan ayakkabısını tamir ederdi. Elbisesini diker ve yamardı. Koyun sağardı. Hizmetçisiyle birlikte yemek yerdi. Bazen hizmetçi yorulduğu zaman onunla birlikte buğday öğütürdü. Çarşıdan aldığı bir şeyi ailesine götürürken, bizzat kendisi taşımaktan çekinmezdi. Zengin-fakir herkesle musafaha ederdi. İlk önce kendisi selam verirdi. Kuru hurmaya bile olsa, çağırıldığı hiçbir daveti küçük görmezdi. O'nunla geçinmek çok kolaydı. Yumuşak huylu idi. Cömert tabiatlıydı. Güler yüzlüydü. Sesli olarak gülmeden yüzü tebessüm ederdi. Yüzü asık olmadan hüzünlüydü. Kendisini alçaltmadan tevazu gösterirdi. İsraf etmeden cömertlik yapardı. Kalbi çok yumuşak idi. Bütün müslümanlara karşı çok merhametliydi.

Tevazuda ölçü
Tevazu, bir takım başka güzel hasletleri de beraberinde getirir. Bunlardan biri olan "vakar", ağırbaşlı, yumuşak, fakat muhatabında hürmet hissi uyandıran ölçülü hareket ve davranış biçimidir. Tevazuyla birlikte kalpten tabii olarak dışa akseder.Zillet (düşüklük) ise bunun tam aksi olup, hafif, sıradan ve bayağı davranışlarla ortaya çıkar.Makbul olan davranış biçimi, kibre varmayan, zillet derecesine de düşmeyen, vakarını koruyan tevazudur. Allah katında sevimli olan da ifrat ve tefrite varmayan orta derecedir.Aynı şekilde benlikleri firavunlaşmış, dinsizlik hesabına imana saldıran kişilere karşı tevazu ve mahviyet göstermek de büyük bir cinayettir. Orada temsil edilen yüce hakikatlerin değerini ayağa düşürmeden, dinin izzetini ve ilmin şerefini göstermek icap eder.Müslümanlara karşı tevazu ise, güler yüz göstermek, soru ve davetlerine karşılık vermek, yumuşak davranmak, ihtiyaçlarını görmek, onları küçümsememek gibi şekillerle olur.Aynı safta omuz omuza hizmet ettiğimiz kardeşlerimizle olan hukukumuz başkalarına kıyasla çok daha fazladır.

Allah'ın dinine hizmet ederken Hakk'ın hatırı için kardeşlerin hakkına riayet etmek, hem de hizmetin ahengini bozmamak üzere her türlü nefsani davranıştan kaçınmak gerekir. Şayet bizim yüzümüzden tek bir kişi bile dinden uzaklaşırsa bunun vebali çok ağırdır. Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz'in buyurduğu üzere, açtığımız kötü bir çığırdan yürüyenlerin ve onların sebep olduğu başka kişilerin günahlarının bir mislinin de bizim hesabımıza kaydolma tehlikesi vardır. Aynı şekilde hidayetine vesile olduğumuz kişilerin ve onların sebep olduğu insanların iyi amellerinin bir misli de bizim defterimize kaydolabilir.Şayet din adına hizmette kendi isteğimizle bir vazifeye talip olur, sonra da onu nefsanî davranışlarla akamete uğratırsak, Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz'e kadar uzanan altın silsilenin manevi birikimine zarar vermiş, bugüne kadar gösterilmiş olan çabalara darbe vurmuş oluruz. Ayrıca o mübarek silsileyi oluşturan zatların manevi desteğini kaybetme ve cezaya müstehak olma tehlikesiyle de karşı karşıya kalırız.

O yüzden enaniyet , benlik, riya, kibir ve çalımla hizmete talip olmamalıdır. Bu şekilde yaptığımızı zannettiğimiz bütün hizmetler sonuç itibariyle önümüzü tıkar. Faydası bir tarafa, büyük zararlara sebebiyet verebilir.Hizmet ederken her şeyden önce kendimizi bir günahkâr olarak görmeli ve "Allah dilerse benim gibi günahkâr bir insanla da dinini teyid eder" diye düşünmelidir. Bu yolda amelimiz ne kadar çok olursa olsun, meydana Şah-ı Geylânî k.s. veya bir İmam-ı Rabbânî k.s. edasıyla girmemelidir. Hatta yaptığımız hizmetleri herkes övüp takdir etse de, onların sözleri kendisinin hakir bir insan olduğu kanaatini değiştirmemeli, Cenab -ı Hakk'a el açıp: "Ya Rabbi hakkımda söylenen şu güzel sözleri dua olarak kabul eyle, ayağımı kaydırma, beni nefsimle baş başa bırakma." diye dua etmelidir.

Bütün hizmetleri yalnız Allah için yapmalı ve kimseden takdir beklememelidir. Şayet kendisine bir teveccüh varsa bunu bir imtihan görmeli ve bu imtihanı kaybetme tehlikesini ciddiye almalıdır. Aksi halde riya ya da kibir girdiği için hizmetleri boşa gider, hatta onlardan hesaba çekilir ve ayağı kayabilir.Mümin hiçbir zaman fazilet ve meziyetlerini kendinden bilmeyip, Allah tarafından olduğunu görmeli ve her an elinden alınabileceğini bilmelidir. Kendisinin hizmete renk ve kuvvet kattığı zannından ziyade, Allah için hizmetin kendisine güzellik katacağını, fazilet ve meziyetlerin oradan geldiğini düşünmelidir. Gerçek de budur.

Enaniyet tuzağı
Ulvi bir hizmette istihdam edilmek ancak bir lütuf ve himmet işidir. Her türlü fazileti kazanmaya sebeptir. O yüzden hizmetle güzelleşenler güzelliği de inkâr etmemelidir. Zira Said Nursi Hazretleri'nin belirttiği üzere, bu da nimeti inkâr olur. Bu noktada doğru ve yanlış tavır şöyle örneklenmiştir:Birisi sana gayet kıymetli bir elbise giydirse, sonra da: "maşallah ne güzelsin, güzelleştin" dese, sen de: "hâşâ ben neyim, güzellik nerede" desen, nimeti inkâr ile o elbiseyi sana giydirene karşı nankörlük etmiş olursun. Şayet "evet ben güzelim" desen bu sefer de gurur ve kibir yapmış olursun. Eğer, "evet güzelleştim, fakat asıl güzellik elbisenin ve onu bana giydirenindir" dersen işte o zaman kibir ve nankörlükten kurtulmuş, hakikati söylemiş olursun.

"Ben yaptım, ben ettim, filana şöyle şöyle sohbet ettim de tövbe etti" benzeri benlik kokan bütün gizli imalar ve açık sözler İslâm itikadına uymaz. Allah Tealâ'nın inayetini, başkalarının gayretlerini, büyüklerin himmet ve tasarrufunu gözardı edip de kendisini öne çıkarmak büyük bir yanılgıdır. Özellikle gerçekten tevazu ve mahviyet sahibi değilken öyle görünmeye çalışmak, kalbi öldürecek derecede tehlikeli bir benlik davasıdır. Bunlar karıncanın ayak seslerinden daha gizli olan ve Hz. Peygamber s.a.v.'in "küçük şirk" olarak tarif ettiği, ümmeti hakkında en çok korktuğu şirk çeşitlerini hatırlatacak hallerdir.Meziyet ve faziletlerinden bahseden, ima eden, kendince büyük başarılarına ilgisizlikten rahatsız olanlar, din adına gayret ettiklerini söyleseler de, tevazu ve mahviyetten mahrum, Allah'tan uzak boş kimselerdir. Böyle hizmet etmekten Allah'a sığınmak icap eder.

HAK ADINA HAKSIZLIK
Hak ve hakikati ortaya çıkarmak, insanlara yol gösterebilmek için konuşmak, fikirlerini serdetmek faziletli bir davranış iken, başkalarını mağlup ederek üstünlüğünü göstermek adına tartışmak da kibirli bir davranıştır ve rahmetten mahrum kalmaya sebep olur. Hele ki insanları Hakk'a davet etme görüntüsü altında böyle üstünlük arayışı içinde olmak, günah olarak kişiye yeter. Münakaşa, muhatabın bütün savunma mekanizmalarını harekete geçirir, hakkı kabul etmesine engel olur. Kibir, haset, kin, gıybet, riya, övünme, hakkı küçük görme, tahkir, kusur araştırma, inkâr, inat ve hasmının zararına sevinme gibi yığınla zarara sebebiyet verir. O yüzden haklı bir konuda bile olsa münakaşayı terk etmek, şahsi üstünlük müsabakasına dönüşen bir tartışmadan kaçınmak şarttır.

Tevazu ve mahviyeti kırıp insanı kibre sevk eden tehlikelerden biri de, gördüğü bir kısım rüya veya keşifleri anlatarak kendine pay çıkarmaktır. Bu çok ciddi bir hastalıktır. Ama daha da tehlikelisi, tevazu ve mahviyet edası içinde olanıdır. "Zayıflığımız ve aczimizden dolayı Allah bazen böyle lütfediyor" diyerek gırtlağına kadar riya ve kibrin içine batan, salih amellerini mahveden kimse, aslında bomboş bir kimsedir. Öyle olmasaydı kendinde var olduğunu düşündüğü Hakk'ın sırlarını ifşa etmezdi. Kuvvetle muhtemel ki, bu tip kimselerin elde ettikleri de istidraç (şeytanî olağandışı özellikler)den başka bir şey değildir. Çünkü Cenab -ı Hak böylelerine sırrını vermez.

İbadeti ve çokça zikri sebebiyle kendinde bir şeyler vehmetmek, başkalarını küçük ve değersiz görmek de böyledir. Kazanmak uğruna verilen çabanın kaybetmeye, baş aşağı yuvarlanmaya yol açmasına sebep olur.Sonuç olarak, mümin, imanının gereği olarak, aciz bir kul olduğunu, kendisinin Allah'ın diğer kullarından bir üstünlüğünün olmadığını bilir. Bu bilgi onu mütevazi bir insan yapar. Dininde kemale erdikçe tevazu ve mahviyeti artar ve makbul kullar arasına katılır.

Son Güncelleme: Cumartesi, 27 Nisan 2024 13:11
 


Sayfa 61 / 61

Anketler

SİTEMDE HANGİ KONULARA AĞIRLIK VERMELİYİM
 

Kimler Sitede

Şu anda 9 konuk çevrimiçi

Reklam

İSLAM VE EĞİTİM DÜNYASI
İslam ve eğitim sitemize katkılarınızı bekleriz. Ahmet TÜRKAN

İstatistikler

OS : Linux c
PHP : 5.3.29
MySQL : 5.7.43
Zaman : 13:11
Ön bellekleme : Etkisizleştirildi
GZIP : Etkisizleştirildi
Üyeler : 3475
İçerik : 645
Web Bağlantıları : 8
İçerik Tıklama Görünümü : 1747198